Nihayet Başardın

Bir aşkın bitişi için bazen tek bir cümle yeterli olur. Bende de öyle oldu. Hem de yıllarca tek başıma, içimde büyüttüğüm, hayatımın savaşı dediğim aşkım.. yine bir rüya sonrası dayanamayıp aradım seni, oysaki son görüşmemizde bir daha asla görüşmeyelim dememe rağmen. kızgın olmadığını, hatta söylediğim kötü sözleri hatırlamadığını söyledin yumuşak bir sesle, sonra bir kaç kısa mesajlaşma ve güzel bir telefon sohbeti. nihayet diyorum içimden sağlıklı iletişim kurabileceğiz yıllar sonra.. sonra kadir gecesi mesaj gönderdim kutlamak için sana, hemen arayınca nasıl da mutlu oldum o anda ve sen yıllarca içimden atamadığım aşkımı nihayet bitiren cümleni söyledin; “akademiden çok güzel bir kadınla dans ettim bu akşam, sence orucum bozulmuş mudur”, önce anlayamadım, başımdan aşağıya kaynar sular döküldü derler ya aynen öyle oldum, detayları anlatmaya devam ettin, bir yandan da soruyorsun “orucum bozulmuş mudur? “diye,  sadece “önemli olan niyettir” diyebildim, sen pişkin pişkin “niyetim dans etmekti, ama sonuç öyle olmuyor, latin dansı bu” deyince tek yapabileceğim “peki iyi akşamlar” diyerek telefonu kapatmak oldu. neredeyse 18 yıl, koca bir ömür neredeyse, bir adama adanmış bir aşk, kadir gecesi gün ağarana kadar akan gözyaşlarımla içimdeki tüm acıyı akıttım gitti, aslında hiç olmayan bir adama olan aşkım bitti. dindar biri değilim, ancak o gece biliyorum ki tanrı benim yanımdaydı ve diledim.. ben öyle bir ilişki yaşayayım ki, birbirimizle öyle bir birlik içinde olalım ki, eğer verilecek bir savaş varsa bu birbirimize karşı bir güç savaşı değil, birbirimizi en yüksek kaderimize taşıyabileceğimiz hayatla ilgili bir savaş olsun. Benim istediğim ilişki bu! Onun gibi olmak isteyebileceğim, beni her zaman varlığıyla bir adım ileriye gitmeye teşvik edecek ve birlikte büyüyeceğim bir adam..

Mutluluk Olsun

Hayatın bütün ağırlığı çöktü üstüme bu aralar yine. Ne çalacak bir kapı, ne de dertleşecek bir dost var… İçimde deriiiiinnnn bir boşluk… Hiç bir zaman doldurulamayacak bir boşluk… Bazen geçmişe dönüp bakıyorum, düşünüyorum uzun uzun… Çocukluğum, gençliğim geçiyor gözümün önünden bir film şeridi gibi.. Ve o zaman anlıyorum ki, ana-babanın açmış olduğu yara hiç bir zaman kapanmıyor. Ve yine anlıyorum ki, sevgi deposu boş büyüyen bir çocuk hiç bir zaman mutlu olamıyor, sevilmeye doyamıyor. Hayata tutanamayıp ölenleri saymazsak, kalabalık bir ailenin onuncu ve son çocuğuydum. Bana sıra gelene kadar ne sevgi kailmıştı, ne duygu sanırım. Babamın beni hiç sevdiğini hatırlamıyorum. Belki seviyordu da hissettirmiyordu bilmiyorum. Anam ise babamın işlettiği mahalle bakkalı ile ev arasında mekik dokur, bakkal ve ev işinden artan zamanlarda da (ki çoğu kez zaman artmazdı) bizimle ilgilenmeye çalışırdı. Hepimizi çok sever, üstümüze titrer, elinden geldiğince zaman ayırmaya çalışır,  ancak hiç bir zaman yetişemezdi hepimize.   Ama o da bizim zamanımızda  çok katı olarak uygulanan ataerkil toplum kuralları çerçevesinde büyüttü hepimizi. Ben de ailenin son çocuğu olarak bundan nasibimi çok ciddi bir şekilde aldım. Sözde çok üstüne titreyerek, çok sevilerek, korunarak, şımartılarak büyütüldüm. Ama ben bunu hiç bir zaman hissetmedim.  Bu yüzden sevgi depolarım boş kaldı hep bana göre. Hep sevilmek istedim, sevildikçe daha çok sevilmek, daha çok sevilmek.  Sevildim de.. Evet çok sevildim, çok sevdim. Fakat hiç biri anne ve babamın boş bıraktığı sevgi depolarımı dolduramadı, dolduramaz da.. Buradan duyarlı anne- babalara sesleniyorum.. Çocuğunuzun cebini değil, yüreğini doldurun sevginizle.. Öyle çok sevin, öyle çok sevin ki .. ömrünün sonuna kadar sevgi depoları hep dolu olsun..  Ve bunun yanı sıra illa ki ve illa ki MUTLULUK OLSUN…