Sido, can arkadaşım, bundan çeyrek asır önce tanıştık seninle, beytepede. O soğuk yurt odası senin enerjin ve çabanla ısınırdı. Ceyran çarpmasından ödüm patlar, sense bana kalorifer peteğinden topraklama yapıp, anahtarın altından elektrik çekerek tel ocağı nasıl çalıştıracağımı öğretmiştin, ne güzeldi yaptığın yemekler, ama benim için en unutulmaz olanı o muhteşem soğan çorbasıydı; bir gece beytepenin kuru soğuyu iyice donduyoruyor, cam buz tutmuş, biz de o kadar acıkmışız ki uyuyamıyoruz, malzemeler de tükenmiş, yemek yapamıyoruz, sen hemen yine o her zamanki pozitif halinle kızlarr dedin.”size muhteşem bir çorba yapacağım, böylesini hiç yememişsinizdir” kahvaltı için verilen yağlar ile kuru soğanı bir güzel kavurdun ve antepten getirdiğin bir sürü baharatı da içine katarak suda kaynattın, sonra kupkuru olmuş ekmek parçalarını içine attın ve bizi sofraya çağırdın, acıdan gözlerimizden yaşlar aka aka halen aklıma geldikçe içimi ısıtan o enfes çorbayı içtiğimizi hatırlıyorum. Tabi bir de yatakta senin uykuya dalmadan önce dinlediğimiz fıkralar, en çok da papağanlı fıkralarını severdim, biliyor musun Sido geçen gün bir değerlendirme merkezi çalışmasındayım, bir kurumun orta kademe yöneticilerinin olduğu altı erkek ve hepsi de kel, aklıma birden tavuklara tecavüz ettiği için hakimin kafasındaki tüyleri traş ettirdiği papağanın fıkrası gelmez mi, aman yarabbim adamların yüzüne bakarken yarım gün boyunca poh diye gülmemek için neler çektim.. Sido seni çoook seviyorum, iyi ki varsın, iyi ki seni tanımışım can arkadaşım..