Yürek Ağızda Yaşamak

Hüzünlü olan şarkılar değil aslında içim hüzünlü. Son yıllarda sanki gözükmeyen bir bıçak tutunduğum ipleri birer birer kesiyor. Ne soğanın acısı kaldı hayatımda nede tulumbanın tatlısı. Yürek ağızda yaşamak, illaki düşmanını ensende hissetmek, “gelmeceyecek mi yoksa” diye ikide bir saatine bakıp sevgilini beklemek, yoğun bakımda yatan bir hasatının monitörünü seyredip aha gidiyor diye heyecanlanmak, hayatı boyunca eline el değmemiş birinin gerdeğe girmesi değildir. Yürek ağızda yaşamak… bu cümleye ırak olmayı o kadar çok isterdim ki.. Yağlar saçlarımı bırakıyor, kirler bedenimi, hayaller gözlerimi bırakıyor ama Yürek ağızda yaşamak terketmiyor beni.

“Oğlum bak git” in iyi kötüde olsa bir süpürgesi ve onu koruyan sapı vardı. Yoruldum artık bir kemerin sürekli sırtıma ineceğini hissetmekten.. Hiçkimse kemer ben miyim demesin. hangi kemer insanın kendi yaptığı kemerden daha çok acıtabilir ki? O yüzden kendi kendimide affedemiyorum. Affetsemde neye yarar ki.. Zamanı geri döndürecek mi? Kaybettiğim sevdiklerimi gere getirebilecek mi?

Karmakarışık bir yaşam işte.. Yesen miden bulanıyor, yemesen acından ölüyorsun. O yüzden acından ölmeyecek kadar yemek en iyisi galiba:))

0 replies

Leave a Reply

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *